Acizane tespitlerimizi çok kısa olarak ifade edeceğiz. Din ve ibadet çok eksik anlatılmıştır. Birçok yanlışlar da din ve ibadet konulu sohbetlerde nazara verilmiştir ve insanlarımıza yerleştirilmiştir.
Şimdi bu tespitimize birkaç delil sunalım:
İslam dininin tebliğcisi, vahiy ile terbiye edilmiş olan en yüksek ahlak sahibi Peygamber Efendimiz’in bu konulardaki sözlerine bakalım.
“Din muameledir,” diyor. İki kelime, fakat en güzel ve en doğru ve eşsiz bir tarif yapıyor.
Müslüman tarifini de farklı şekillerde yapma gereğini duymuştur.
Müslüman:
- İnsanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir.
- Seven ve sevilendir; sevmeyen ve sevilmeyende hayır yoktur.
- Anlaşan ve anlaştırandır.
- Mü’min yalan söylemez.
- Aldatan bizden değildir.
- Güzel ahlak dinin yarısıdır.
- Kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe kamil mü’min olunamaz.
Bunlara benzer tarifler çoktur.
İbadet:
En doğru ve en güzel tarifi şu olduğuna inanıyoruz: “Allah’ın emrettiklerini yapıp, men ettiklerinden uzak kalmaktır.”
Bu tarife göre hayatı tanzim eden İslamiyet’in bütün emirleri ibadet olarak kabul edilmektedir.
İlim tahsil etmek, bir meslekte çalışmak, helal rızık kazanmak, güzel ahlak, temizlik, dürüstlük, yalan söylememek, yardım etmek, taahhütlerini yerine getirmek, aldatmamak, haramlardan uzak kalmak ve benzeri emir ve tavsiyelerin hepsi ibadet olarak nazara verilmektedir.
Şimdi şu sorulara cevap arayalım:
Din, ibadet ve kamil mü’min doğru anlatılsa idi ve benimsetilse idi; din ile ibadet anlayışı böyle kabul edilseydi;
- Beşeri münasebetlerimiz nasıl olurdu?
- Şevk ve gayretlerimiz nasıl gelişirdi? Bu gelişmelerden neler kazanabilirdik?
- Bugün kalplerimize yerleşmiş olan rekabet ve düşmanlık duygularının yerine muhabbet ve mükellefiyet duyguları yerleşseydi, nasıl bir toplum olurduk?
- Toplumda tembel, cahil, cemiyete yük haline gelmiş kişiler azalır mıydı, çoğalır mıydı?
- Toplumda ihtilaflar, haksızlıklar, su-i istimaller, zulümler bu seviyelere gelebilir miydi?
Bugün toplumu rahatsız eden birçok konular soru haline getirilmeli ve cevapları düşünülmelidir.
Şu çok önemli konuyu da akıl ve vicdan ile düşünüp değerlendirelim:
- Namaz ve oruç Allah için yapılan ibadetlerdir. Bu çok önemli olan iki ibadetin insanlarla ilgili ve cemiyetin yapısını etkileyen cihetleri sınırlıdır.
- Muamelatın tamamı, cemiyetin ve hayatın temel esaslarını etkilemektedir.
- Hayat nizamının gelişmesine ve toplumun tekâmülüne müessir olmaktadır.
- Toplumun huzur ve güven içinde yaşamasını sağlayabilmektedir.
- Birlik ve beraberliğin gelişmesine ve kuvvetlenmesine zemin hazırlamaktadır.
- İhtilafları azaltıp ittifak konularını çoğaltabilmektedir.
- Müşterek gayeleri ve müşterek idealleri artırabilmektedir.
- Vasıflı ve örnek olabilecek insanların çoğalmasını kolaylaştırabilmektedir.
- Yeis ve ümitsizliği yok edip geleceğe ümitle bakmaya vesile olabilmektedir.
Bunlar gibi bugün mahrum kaldığımız birçok şeyler, muamelatta tekâmül sağlamamız nisbetinde kolaylıkla elde edilebilecekti.
Evet, dini ve ibadeti çok dar bir daireye hapsettiğimizin farkına varamadık.
Çok büyük bir kuvvetten kendimizi mahrum bıraktık.
Allah (cc), bunu bilmeden ve art niyeti olmadan yapanları affeylesin.
Bilerek ve bir kasıt için yapanlara adaleti ile muamele eylesin.
Bu hizmetleri layıkıyla ifa edebilecek ehliyetli, ihlas ve sadakat sahibi kişilerin sayılarını çoğaltsın.
Onları muhafaza edip muvaffak eylesin.
Ehil olmayanları da hayırlı sebeplerle bu hizmetlerden uzaklaştırsın.
Hainlere, kötülere ve zalimlere fırsat ve imkân vermesin.
Kayıpların telafisine vesile olabilecek hayırlı gelişmeler lütfeylesin. Âmin.
Geleceğe ümitle bakmamıza vesile olabilecek memnuniyet verici ve güzel gelişmeleri lütfeden Allah’a şükrediyoruz.
Şükrü gerektiren hayırlı gelişmelerin görülmesi ve desteklenmesi gerekir.
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde teşhis, tespit, tedbir ve icraat konularında hasret kaldığımız çalışmalar yapılmaktadır.
İnşallah aksatılmadan devam ettirilecektir.
Kayıpların telafisi mümkün olabilecektir.
Allah (cc), hayırlı gelişmeler için hayırlı sebepler lütfeylesin.
Hadisat bir daire misali hareket etmektedir. Zirveden hareketle dip noktaya varan gelişmeler öteye gidemeyecek, zirveye doğru harekete geçecektir.
Allah’ın rahmetinden bunu ümitle bekliyoruz.
Ecdadın hizmetleri ve ruhaniyetleri, şehitlerimizin çokluğu, hakikat ehlinin müjdeleri ümitlerimizin kaynağını teşkil etmektedir.
Evet, vazifemizi yapıp vazife-i ilahiyeye karışmamamız şarttır.
Hadisatın teşekkülü ve gelişmesi murad-ı ilahi’ye tabidir. Bunun idrak edilmesi gerekir.