İman, amel ve ilim, insanı günahlardan ve kötülüklerden korur. İman, ilim ve amel sahibi olanlar, nefsin ve şeytanın tahriklerine kapılıp bazı zulümleri nasıl devamlı yapabilirler?
Soru birçok farklı ifadelerle sorulmaktadır.
İki misal vererek cevabımızı açıklayacağız:
1. Profesyonel yüzücülerin bile yüzme konusunda güç ve kuvvetlerinin bir sınırı vardır. Bu kişiler büyük ve şiddetli dalgaların devamlı olduğu büyük denizlerin kıyıdan çok uzaklarında yüzmeye tek başlarına gitmezler. Bir tekne ile bazı yardımcılarla ve koruyucuların kontrolü altında yüzmeye devam edebilirler. Yorgunluk ve tehlike hallerinde yardımcıların desteği ile korunurlar ve tekneye alınarak hayati tehlikeyi atlatabilirler.
Tek başlarına büyük ve azgın dalgalarla mücadele edenler, bunu ancak bir süre devam ettirebilirler. Belirli bir süre sonra dalgalara karşı mukavemet edemezler. Enerjileri biter, kaslarının kuvveti tükenir, neticede kendilerini dalgalara karşı savunamazlar.
Şimdi şu hakikatleri hatırlayalım:
İnsanda mevcut olan bazı duygular, hareketlendiği vakitlerde bilhassa nefsin ve şeytanın tahrikleri ile şiddetlenirler, insan bu duyguların tesiri altına girer. Bu duygular insanda hükmettiği sürece akıl, vicdan ve kalp vazifelerini yapamaz hale gelir.
İnsan sadece bir duygusunun tesiri altında uzun süreler yaşayabilir. Aklı, ruhu, kalbi ve vicdanı huzursuz ve rahatsız olmasına rağmen, kışkırtılmış bir veya birden fazla duyguların tesiri altında zulümleri ve çok büyük yanlışları tekrar tekrar yapabilir.
Meselâ; iktidar, makam ve servet hırsı, öfke, kıskançlık ve rekabet duygusu, kin ve intikam hissi, tarafgirlik ve menfaat duygusu gibi…
Bu duygular tek başlarına veya birkaç birlikle hareket haline gelerek nefis ve şeytanın telkin ve tahrikleri ile kuvvetlenerek insana hükmedince, insan bu duyguların etkisi altına girmiş olur, bu duygulara tabi duruma düşer. Bu hallerde akıl, kalp ve vicdan vazifelerini yapamaz duruma gelir.
İman, amel ve ilim hem nur olarak insanı manen aydınlatırlar hem de akıl, ruh, kalp ve vicdana kuvvet verirler. Nur ve kuvvet ne kadar çok olursa olsun sınırlıdır, nihayetsiz değildir.
Nefse tabi olan, nefisle birlikte hareket eden duygular beslendikçe gelişirler ve kuvvetlenirler. Bu duyguların hükmettiği hallerde tek başlarına düşünüp karar verenler bu duyguların tesirinden kurtulamazlar. Bu duyguların tesirinde kalarak karar verirler ve icra ederler.
Bu duygular ateş misali insanı manen yakar, manevi bir susuzluk ve açlık meydana getirirler. İsteklerinin yapılması halinde lezzet alır, teskin olurlar.
Tahribat yapan bu duygular, insanda tahdit edilmemiştir. İmtihan hikmetine binaen Allah cc bu duyguları sınıra koymamıştır. Bu duygular hayvanlarda da vardır. Hayvan imtihana tabi olmadığından bu duygular hayvanlarda sınırlı bir etki meydana getirir. Bu sebeple hayvanlar ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bu duygularını teskin etmiş olurlar. Onlarda bu duygular savunma ve ihtiyaç hallerinde harekete geçerler.
2. Çok iyi bir boksör veya çok kuvvetli bir güreşçi, kendisinden çok fazla kilolu ve iri cüsseli rakiplerle mücadele ederse bir süre sonra yorulur, güçsüz kalır ve yenilir.
Beklenen bu akıbetle karşılaşmamak için tek çare, böyle müsabakalara girmemektir. Tek başına böyle rakiplerle mücadeleye girenlerin akıbetleri değişmez, devamlı kaybederler. Bu mücadele mecburiyet haline gelirse güçlü birkaç yardımcı ile birlikte yapılmalıdır.
Bu tahlillerimizden sonra cevabımızı açıklayalım:
İnsan, ömür boyu maruz kalacağı büyük tehlikelerden korunmak için nefsini ıslaha talip olmalıdır.
Nefsini mahiyetini bilmeli, onun tahribatını da öğrenip nefsini tanımalıdır. Onun ıslahı için gereken önlemleri almalı, sabırla bunları yapmalıdır.
Nefsini ıslah ve terbiye edemeyenler; iman, amel ve ilim kuvveti ile nefsin tahribatına mani olamazlar.
– İnsan; gurur, kıskançlık, hırs, inat, kin, intikam ve öfke duygularının zararlarını öğrenmelidir. Bu duygularının tahriklerinden korunmak için tek başlarına düşünüp karar vermemeli ve tek başlarına kararlar vermemelidirler.
Akl-ı selim sahibi, güzel ahlak ve nezih bir ruha sahip ilmi ve tecrübeli, ehliyet sahibi ve güvenilir kişilerle devamlı görüşmeli, bu kişilerin düşüncelerini ve tavsiyelerini dinlemeli, önemli konularda onlara meşveret ederek karar vermelidirler.
ÖZET OLARAK
Nefsini tanımayanlar, nefsini ıslah edemeyenler, nefsini terbiye etmeye muvaffak olamayanlar, devamlı hisleri ve duyguları ile yaşayanlar ve tek başlarına karar verip tatbik etmeye alışmış olanlar; iman, amel ve ilim sahibi de olsalar zulüm işlemekten kendilerini koruyamazlar.
Şu hususun da bilinmesinde ve dikkate alınmasında yarar vardır:
Peygamberlerin müşterek iki duası olmuştur:
“Allah’ım, hakkı hak bilip hakka tabi olanlardan eyle, bâtılı bâtıl bilip ondan uzak kalmayı nasip eyle.”
“Allah’ım, göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsimin etkilerinden koru.”
Günahlardan korunmuş olan, Allah’ın terbiye etmiş olduğu peygamberler bu duaları yapma ihtiyacını duymuşlardır. Onlar buna ihtiyaç duyarlarsa, günahlar içinde yaşayan Müslümanlar neler yapmalı ve nasıl dua etmelidir?
Bu hususun da devamlı hatırlanması gerekir.
Ayrıca, ilim ve iman, gerekleri yerine getirilirse nur ve kuvvet olur.
Muktezası ile amel edilmezse tesirleri cılız kalır. Günahlardan korunma imkânı sağlayamazlar. Günahkâr mü’min olarak yaşama hali devam eder. Bu da bilinmelidir.